Sömürge Dönemi ve Soykırım
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda’yı sömürgeleştiren Belçika, son zamanlarda Ortadoğu ve Balkanlar’da uygulamalarına sıkça rastladığımız türden ayrılıkçı, ırkçı siyasete başvurarak ülkedeki iki etnik grup arasında -Hutular ve Tutsiler- derin uçurumlar açar. 1950’lerin ortalarına gelindiğinde ise, yarattığı kargaşa ortamını da ardında bırakarak ülkeden çekilir. Belçika’nın çekilmesi ile ülkedeki etkinliğini arttırmak isteyen Fransa, dönemin Ruanda Başbakanı Habyarimana ve Hutular’a açık destek verir. 6 Nisan 1994’te Hutu Başbakanı Habyarimana’nın uçağının bilinmeyen bir nedenle düşmesi üzerine, olayı suikast olarak yorumlayan Hutular sokağa dökülür. Yaşanan kanlı olaylarda, yüz binlerce Tutsi ve ılımlı Hutu öldürülür. Temmuz ayının ortalarına gelindiğinde, 1 milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir.
BM ve ABD Üç Maymunu Oynuyor
Roméo Dallaire |
Fransa Soykırımda Aktif Rol Oynadı mı?
Fransa cephesinde ise işler daha da karışıktır. 2006 yılında kurulan ve soykırımı inceleyen Ruanda Araştırma Komisyonu, hazırladığı 500 sayfalık raporda, Fransa’yı soykırımın suçlusu ilan etti. Raporda, Fransa’nın soykırımı gerçekleştiren Hutu milislerini eğittiği ve onlara silah sağladığı iddialarının yanı sıra, soykırımın son haftalarında BM Barış Gücü tarafından yönetilen Turkuaz Operasyonu’nda, görevi güvenli bölgeler oluşturmak olan Fransız askerlerinin, Tutsiler’i Hutu militanlarına teslim ettiği yönünde iddialar da var. Raporun iki ülke arasındaki diplomatik gerginlik nedeniyle tarafsızlığı tartışılsa da, çok güçlü delillere dayandığını vurgulayan Fransız Le Monde Gazetesi, Fransız yargı makamlarının da sorumluların mahkemeye çıkartılabilmesi için işbirliği yapması gerektiğini vurguladı.
BM Barış Gücü'ne Bağlı Fransız Askerleri - Rwanda |
Afrika ülkeleriyle olan ilişkiler, Fransız dış politikasında her daim önemli yer tutmaktadır. Bugün, bu eski sömürgeci güç, pek çok Afrika ülkesine yatırım yapıyor ve bu yatırımları karşılığında hammadde piyasasındaki konumunu daha da güçlendiriyor. Fransa’nın 1962 yılında Belçika sömürgesinden çıkan Ruanda’da etkinliğini artırmak için Fransızcayı resmi dil kabul eden Habyarimana hükümeti ve Frankapon Hutular’ın yanında yer alması da eskiden kalma sömürgeci siyaset anlayışından kaynaklanıyor. Bu sebeple zaten Batı Afrika’yı elinde tutan Fransa’nın, Ruanda kanalıyla Orta Afrika’da da hâkimiyetini arttırmak istemesi ve Ruanda’daki resmi hükümete silah sağlayarak bu fiilini legalleştirmesi hiç de şaşılacak bir durum değil.
Şimdi Ne Olacak?
Ruanda hükümeti, hazırlanan soykırım raporu doğrultusunda, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda Fransa aleyhine bir dava açabilir. Ancak muhtemel davanın Fransa’yı bağlayıcılığı konusunda hukuki sorunlar bulunmaktadır. Uluslararası Adalet Divanı Tüzüğü’ne göre; bir ülkenin başka bir ülke aleyhinde UAD’ye başvurması durumunda sürecin işleyebilmesi, hakkında dava açılan ülkenin kovuşturmaya izin vermesi halinde mümkün olabilir. Kısaca, Fransa’nın yargılanması sadece kendi rızasıyla olabilir. Bu sebeple başından beri soykırım suçlusu olduğu yönündeki iddiaları kesin bir dille reddeden Fransa’nın, sorumluların yargılanmasına yanaşmayacağı anlaşılıyor. Hâlbuki soykırıma karışmadığını savunan Fransa, aklanmak için hakkında açılan davayı görüşmeyi kabul edebilirdi. Ancak Fransız yetkilileri, şüpheleri iyice üzerlerine çekmek pahasına suçlamalar karşısındaki kesin tavırlarını değiştirmiyorlar.
François Mitterrand |
Burcu Şenay / Afrika Araştırmaları Masası - 25 Ağustos 2008 Cumhuriyet Strateji